Salı, Nisan 06, 2010

İstanbul, seyyar satıcılıar- çocuklar, oyunlar.



Benim en çok sevdiğim kimselerdi onlar çocukluğumda,

daha sokağın başında görür görmez

para versin diye,

pencereye koşup başlardım anneme ağlamaya.

Benim hatırladıklarım,

Mısırcı, simitçi, kumaşçı, sütçü, kalaycı,

macuncu, şekerci, baloncu ve salıncakçı.

En çok dönen salıncağı severdik biz,

sıramızı savdıktan sonra

ağzımız kulaklarımızda,

öte mahalleye giden salıncakçının peşinden koşar

başka çocukları seyrederdik dönerlerken.

Misket oynamaktan sıkıldığımızda

çamurdan köfteler yapıp seyyarcılık oynardık arkadaşlarla

ve kafamızdan aşağıya su dökülene kadar devam ederdik bağırmaya.



İstanbul'un seyyar satıcıları,

hatırlarımın en güler yüzlü fotoğrafları onlar,

çocuklara balon, kadınlara kumaş, çarşaf, yorgan satarlardı.

İsim isim sayardık hepsini, hiç değişmezlerdi.



Tek katlı evlerin yerini

tek düze binalar almaya başladı,

sokakta oynayan çocuklar kayboldu,

oyunlar unutuldu, misketler akvaryumlara düştü.

Seyyar satıcılar, büyük caddelere taşındı,

belediyeden kiraladıkları zemine zincirli arabalarıyla

dükkancılık oynamaya başladılar zamanla.

Şimdi karşılaştığım hiç bir satıcı gülümsemiyor,

çoğu zaman merhabaya bile karşılık vermiyorlar.



Hala mahalle mahalle gezenleri vardır elbette

ama yok denecek kadar az sayıları.

En çok maç günleri stadyum civarında köfte, bayrak satanlar,

kahve kahve gezen simitçiler, ciğerciler.

Hala mahalle kalmış semtlerde gezinen zerzevatçılar.



İstanbul'un seyyar satıcıları,

varlıklarıyla bu şehrin fotoğrafından uzun yıllar göz kırptılar bize,

zamanla teker teker kaybolmaya devam edecekler,

büyük caddelerde, belediyeden izinli,

zincirli arabalarının başında

dükkancılık oynamaya devam edecekler.


Evrim GEZDİREN
> Grup 2 <

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder