Cuma, Eylül 25, 2009

Devr-i Alem

Kalliopi Lemos ,2007

Yerleştirme köprü 7x14x3 m,

Tekneler 7m(uzunluk)

1990’dan bu yana Türkiye ve Yunanistan arasındaki sanat ve kültür alışverişi ivme kazanarak gelişiyor. İlham verici tarihsel ve modern ortamıyla İstanbul Yunan sanatçılarla buluşuyor ve onların söylemlerini ve projelerini geliştirmek için olanaklar sunuyor.Bu bağlamda Kalliopi Lemos,koleksiyonundan Santralistanbul’a uzun süreli ödünç verdiği "Devr-i Alem" eseriyle bu buluşmadaki yerini alıyor. Santralistanbul’da sergilenmekte olan eser Kallopi Lemos’un Geçit’inin ilk yerleştirmesi Yunanistan’ın Eleusis kentinde gösterilmiştir. Lemos,Bu yerleştirme çalışmasında asal bir öğe olarak Doğu’dan Batı’ya yaşadığı göçmenleri taşıyan ve Yunan Adaları’nın kıyılarında terkedilmiş halde bulunan ahşap tekleri kullanmaktadır. Sınırlar,kültürler ve kimlikler arasında olma hissini inceleyen Lemos’un çalışmalarının merkezinde yaşamın dairesel akışı yer almaktadır.

Neden Ege ?

Yetkililerin sıkça tekrarladıkları bir iddia, iltica talebinde bulunan kişilerin kendi ülkelerinden zulüm görme korkusu nedeniyle değil de ekonomik nedenlerle ayrıldıklarıdır. Oysa araştırmalar göstermektedir ki başlıbaşına az gelişmişlik ve yoksulluk insanları ülkelerinden ayrılmaya ve ölümle bitebileceğini çok iyi bildikleri bir yolculuğa çıkmaya iten faktörlerden biri değildir. Ancak iç çatışmalar, etnik ya da dinsel gruplara baskı ve sistematik insan hakları ihlalleri, yoksulluk ile birleştiğinde, bir neden oluşturabilir. Bir Afgan sığınmacıya bu yolculukta ölebileceğini söylediğinizde, cevabı çoğunlukla "biliyorum fakat mecburum" olacaktır. Kaç insan daha fazla para kazanmak için, binlerce kilometreyi bir kamyon kasasında saklanarak geçmeyi ve denizde boğularak ölmeyi göze alabilir? Belki birkaç yüz, ama asla onbilerce değil.

Artan sığınmacı/göçmen hareketi, İzmir ve Ege için yeni bir kavram. 2000'li yıllara dek Ege Denizi ve sadece birkaç kilometre ötedeki Yunan adalarına ulaşmaya çalışan insanlar (ve yaşanan facialar) iltica gündeminin önemli bir parçası değildi. Ancak 2000 sonrası Afganistan ve Irak'ta yaşanan olaylar ve Ortak Avrupa İltica Sistemi, Ege Denizi'ni Avrupa'ya yönelik sığınmacı/göçmen trafiğinin önemli güzergahlarından biri haline getirdi. 11 Eylül sonrası, Amerika Birleşik Devletleri'nin Afganistan'a müdahalesi ve ardından Irak'ı işgali ile ortaya çıkan çatışma ortamı yüzbinlerce insanı evinden ayrılmaya zorladı. Her iki ülkeden ayrılan insanlar için Türkiye birinci derceden bir hedef ya da geçiş ülkesi olmasa da önemli etkileri oldu. Örneğin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği istatistiklerine göre, 2007 yılında mülteci statüsü alan Afgan ve Somali'lerin sayısı 3 kattan fazla artarken, Iraklıların sayısı, bir önceki yıla göre, yaklaşık 30 kat artmıştır. Ve bu sayılar sadece resmi verileri yansıtmaktadır.

Mültecilik:“ırkı, dini, milliyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti yada siyasal düşüncesi nedeniyle, zulme uğrayacağına dair haklı bir korku duyduğu için uyruğunu taşıdığı ülkenin veya milliyeti yoksa, eskiden ikamet ettiği ülkenin dışında bulunan ve geri dönemeyen yada uyruğu taşıdığı ülkenin hükümetin korumasından yararlanamamak veya ikamet ettiği ülkeye dönmek isteyen her kişinin mülteci olarak tanımlandığı görülmektedir.

“sığınmacı” ve “mülteci” sözcükleri aynı anlamdadır. Biri Türkçe, biri Arapça iki sözcük olup, her ikisi de “sığınan kişi” demektir. Ama Türk hukuku buna bir ayırım getirmiştir ve bu iki sözcüğe farklı anlamlar yüklemiştir. Buna göre kişi 1951 Cenevre Sözleşmesinde belirtilen nedenlerden dolayı bir başka ülkeye sığınmak için başvurduğunda “sığınmacı” dır. Hakkında gerekli araştırmalar yapılıp iddialarının doğruluğu kanıtlandığında ise “mülteci” olur ve kendisine “ mülteci statüsü” verilir


Göçmenler:

Göçmen ise, yukarıdaki tüm uluslararası hukuk belgelerinde sayılan siyasi kriterler nedeniyle değil de sırf ekonomik nedenlerle, daha müreffeh bir hayat standardı yakalayabilmek için vatandaşı olduğu ülkeden bir başka ülkeye göçen kişiye denir. Göçmenler vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanmaya devam ederler ve bu yolculuğa kendi istek ve arzuları ile çıkarlar. Göçmen kabul eden ülkeler, göçmen politikalarına bağlı olarak başvuruları kabul veya reddedebilirler. Bu ülkelerin bu anlamda temel bir insan hakkından kaynaklanan sorumlulukları yoktur. Uzun süredir aslında göçmen mahiyetinde olan kişilerin kendilerini ulaşmak istedikleri ülkelerde mülteci olarak tanıtmaya çalışmaları, bu konuda akıl almaz hile ve kurnazlıklara başvurmaları, uluslararası mülteci hukukuna ciddi zararlar vermiştir. Öyle ki ülkeye girişlerde alınan önlemlerin arttırılması ve sıkılaştırılması nedeniyle mülteci korumasından yararlanması gereken kişiler, bu büyük engelleri aşamaz duruma düşmüşlerdir.

Türkiyeye En Çok göç veren ülkeler:

Türkiye Jeolojik özelliklerinden ötürü göç mekanı ya da göçe giden yolda geçit bölgesi olmaktadır.Özellikle aşağıdaki devletler göçte ilk sıralarda yer almaktadır.

  • AFGANİSTAN
1998 itibariyle Taliban, Afganistan’ın büyük kısmının Kabil’in ve hükümetin kontrolünü ele geçirdi. Taliban’ın kullandığı şiddetle binlerce savaşcı ve sivil öldürüldü. Taliban’ın ülke egemenliğini ele geçirmesiyle 70 bin insan Taliban kuralları altında yaşamak yerine ülkeyi terk etti. 2000’nin sonlarına doğru sadece kuzey ve güney dağlarında küçük bölgeler Taliban kontrolünün dışında kaldı.
  • İRAN İSLAM CUMHURİYETİ

Etnik ve dini gruplara yapılan baskı ve insanlık dışı muamele sonucunda bu kişiler ülkeyi terk etmek zorunda kalıyorlar. Ayrıca etnik kökeni ve dini inancı ne olursa olsun siyasi muhalifler de baskı, işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadırlar. Dolayısıyla ülke dışına kaçmak zorunda kalan İranlıların bir bölümünü de bu kişileroluşturmaktadır.

  • IRAK

Bağdat’ın düşürüldüğü tarihten bu yana ülkede istikrarsızlık ve şiddet olayları hüküm sürmektedir. Washington Post 2007 yılında ülkeyi Sudan’dan sonraki en istikrarsız ülke olarak tanımlamıştır5. Yağmalama olayları, intikam cinayetleri ve mülkiyet tahripleri ülkede sıradan olaylardır6. Ülkede insan hakları ihlalleri ve mezhep çatışmaları önemli ölçüde devam etmektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (BMMYK) verilerine göre Irak’ta her ay yaklaşık 60.000 insan evini terk etmek zorunda kalmaktadır. BMMYK, bugüne kadar 4.4 milyon Iraklının evlerini terk etmek zorunda kaldığını tahmin etmektedir. Bu insanlardan 2,2 milyonu ülke içerisinde yer değiştirmiş ve 2,2 milyonu başta Türkiye,Ürdün ve Suriye olmak üzere komşu ülkelere sığınmıştır.

Tarih boyunca kitlesel olarak yerinden edilenler olduğu gibi bugün Dünya’ da 40 milyondan fazla insan zorla kendi evlerinden ayrılarak şiddet ve zulüm nedeniyle yer değiştirmiştir. Sadece 27 ülke bu sayıdan fazla nüfusa sahiptir. Bu, yerinden edilen “ulus” üç gruptan olmuştur. 1. Mülteciler: Yaklaşık 15 milyon insan diğer bir ülkeye güvenlik gereksinimiyle kaçmıştır. 2.Ülkesi içinde yerinden edilenler (UYE): 2.5 milyon insan bu durumdadır. 3. Sığınmacılar: Yaklaşık 1 milyon insan, diğer bir ülkeden koruma almaya çalışmışlar ancak hala mülteci olarak kabul edilmemişlerdir.

BM verilerine göre, sözleşmenin kabul edildiği 1951 yılından itibaren mülteci nüfusu yıllık bazda sürekli artan bir grafik göstermiş ve 1995 yılında yetmişli yılların on katı bir seviyeye çıkarak 27.437.000 sayısını bulmuştur. 1995 yılından günümüze azalma eğilimi gösteren UNHCR’ın ilgi alanına giren (mülteciler, sığınmacılar, ülkesinde yerinden edilenler, geri dönenler olarak) toplam nüfusun halen yıllık bazda 22.000.000 kişi civarında olduğu tahmin edilmektedir. Yine UNHCR’a göre bu rakamların % 50.8’ini kadınlar, % 41’ini 18 yaşın altındakiler ve % 5’ini 5 yaşın altındakiler oluşturmaktadır.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM)’nün, 2000 yılı başında yaptığı bir araştırmaya göre “herhangi bir anda” yeryüzünde kaçak olarak dolaşan insan sayısı 15 milyon ile 30 milyon arası değişmektedir. Sonraki yıllarda insanlığı tehdit eden olayların arttığı dikkate alınırsa, bu rakamın büyüdüğünü tahmin etmek zor olmayacaktır. Norveç Mülteciler Konseyi tarafından Mart 2005’de yayınlanan rapora göre, dünya genelinde her gün 8 bin kişi evinden ayrılmak zorunda kalmakta, 50 ülkede 25 milyon kişi kendi ülkesinde yerinden edilmiş bir şekilde yaşamaya devam etmektedir.

Karşılaşılan Problemler:

Hiç bilmediğimiz (ve asla bilemeyeceğimiz) onlarca hatta yüzlerce insan yaşamlarını Ege Denizi'nde kaybetti 2007 yılı boyunca. Sağsalim karşı kıyıya, Yunanistan'a ulaşabilen insanların ise organ ticareti, kölelik -modern kölelik, seks köleliği- gibi organize suçların mağdurları oldukları biliniyor.
Yurtsuz olan bu insanlar,hiçbir vatandaşlık hakkından faydalanamıyorlar.Göç esnasında ölümlerle,insanlık dışı muamelelerle karşılaşıyorlar.Çocuklar çoğu zaman bu zor şartlara dayanamayıp ölüyorlar.

Didem KAPLAN

>Grup 1<

Kaynaklar:
www.multeci.net
www.unhcr.org.tr