Cuma, Kasım 13, 2009

TA K VA

Film günümüz Türkiye’sinde belli bir tarikata bağlı olarak yaşayan, Tanrı ibadetini gerçekleştiren karakterlerin içine düştükleri kararsızlıkları, ikilemleri ve tutarsızlıkları yansıtıyor. Filmi izlerken Luther’in 95 maddelik tezini düşünmemek elde değil. Hatta tarikat Şeyh’inin söylediği bir cümle Luther’in karşı çıktığı noktalardan birine işaret ediyor. Şeyh’e göre dünya işlerini yapmak için zihinden çok kalp açıklığı gerekiyor. Eğer zihin açıklığı daha çok olursa bunun şeytanın işi olduğuna inanıyor ve cemaatini de bu doğrultuda işliyor. Tarikata bağlı insanların sadece kalpleriyle inanmalarını ve bu doğrultuda iyi birer müslüman olmaları için gerekeni de yapmalarını istiyor. Tabii bu gerekenler para ile oluyor. Elbetteki kendi için birşey istemiyor. Dergah için istiyor. Çünkü dergah Tanrı’nın. Dolayısıyla orası için toplanan kiralar, paralar Tanrı için toplanmış oluyor. Luther’in tezinin 28. maddesinde olduğu gibi paranın para kutusuna atılmasıyla, ancak kârın ve hırsın artacağı1 filmin ana karakteri Muharrem( Erkan Can) tarafından bize gösteriliyor. Önceleri kendi halinde yaşayan, işinden evine, yeri geldiğinde tarikatın zikirlerine katılarak Tanrı’ya olan ibadetini yerine getiren Muharrem, zamanla kendini bedensel arzularıyla boğuşurken buluyor. 3. maddede de denildiği gibi bedene dışsal olarak çeşitli ıstıraplar vermeyen, nefsi köreltmeye yaramayan içsel tövbeler yoktur.2 Dolayısıyla Muharrem’in bedensel arzularına yenik düşmeme çabası onu çok yoruyor. Tabii dergahın zengin fakir demeden hatta en günahkâr, içki içen, haram para kazanan adamdan bile dergah için para toplatması Muharrem’i içinden çıkamayacağı, inançlarıyla ters düşen bir duruma sokuyor. En kötüsü ise tasvip etmediği maddesel olguların ağına kendisinin de düşüp haram para kazanması. Kendisini içinde bulduğu bu yanlışlar ve tutarsızlık dünyası onu aklını yitirmeye kadar götürür. “Hiç kimse kendi pişmanlığında samimi olup olmadığını bilemez, tam bağışlanmaya kavuşup kavuşmadığını ise hiç bilemez” (Luther, Madde 30, 95 Maddelik Tezi, 1517). İşte bu bilememe durumu insanı çıldırtır. Karşı olduğu herşeyin Tanrı’nın adı kullanılarak yapılması tam bir ikiyüzlülüktür. Üstelik tüm bu yanlış davranışlardan sonra kendisine “adam oldun” denilmesi daha da düşündürücü. Önceleri gerçek bir inanan, doğru yolda ilerleyen mütevazı bir müslümanken, lüks arabalar, takım elbiseler, fakirden zorla alınan paralar Muharrem’i adam yapmıştı. Demek ki inanandan çok parayı veren asıl inanan
(!).


1 Luther, Madde 28, 95 Maddelik Tezi, 1517
2 Luther, Madde 3, 95 Maddelik Tezi, 1517


Buket Gonca Gül
> Grup 4 <

Çarşamba, Kasım 11, 2009

GALATA KULESİ

İzlediklerimin arasında en çok Galata Kulesi'nin anlatımı etkiledi beni. Anlatıcı Galata Kulesi'ni anlatırken tarihi bilgileri, yapının mimari bilgileri, - küçük bir araştırma ile her yerden bulabileceğimiz bilgiler- haricinde bize eli, kolu, gözü, kulağı olan yani yaşayan bir varlığı anlattı. Kendi yorumlarını katarak kulenin mutsuzluğundan bahsetti. Onca restıreye rağmen dışarıdan bakıldığında alabildiğine baş döndürücü ve heybetli olan İstanbul'un en güzel gözünün gece olduğunda o güzel manzaraya kör baktığını anlattı.

Hepimiz mekanlarımızı anlatırken güzelliklerinden bahsettik, evet hepsi İstanbul'un binlerce güzelliğinden biriydi fakat hepsinin talihsiz bir hikayesi vardı. Galata Kulesi'ni anlatırken sadece güzelliğini anlatmadı, anlatıcıya göre kulenin laneti dediği küçük bir sırdan haberdar etti bizi. Osmanlı'dan sonra kule yangınlar ve depremlerden kurtulamamış uzunca yıllar boyu.

Onca talihsiz olaya rağmen hala ayakta dimdik duran bu yapya hayranlığımı arttırdı bu sunum. Bu sunum Galata Kulesi'ni bir de ankatıcının gözünden görebilmem için, kuleyi yeniden ziyaret etmemi sağladı. Galata kulesi için okduğu şiirdi sanırım sunumdaki bütünlüğü sağlayan. Şairin Galata Kulesi'ni kişileştirmiş olması ve İstanbul'un iki kulesini birbirine yakıştırmış olması beni çok etkiledi; Anlatımda ki bütünlük sanırım bu sunumu seçmeme sebep olan. Hem görsel, hem bilgi olarak hem de hikaye ve duygu olarak beni doyuran bir sunumdu. Hikayesi vardı, Galata Kulesi yaşıyordu karşımda ve çok gerçekti...


M. Aysima DÖŞEREL

> Grup 4 <