Çarşamba, Aralık 23, 2009

DİVANYOLU

Her şey okul projesinde Divanyolu'nu seçmemle başladı. Fotoğraflarını çekmek ve hakkında bilgi toplamak üzere ilk gün Buyçe'yle birlikte Sultanahmet'e gittiğimizde aradığımızı bulamamış ve yeterli bilgiye sahip insanlarla görüşememiştik sonra oturduğumuz yerdeki çalışanlar bize Les Arts Turcs adında yerel bir kültür merkezi olduğunu ve en iyisinin, Les Arts'ın başkanı olan Nurdoğan Şengüler'le görüşmemiz olacağını söylediler. Aynı gün oraya gidip Nurdoğan beyle konuştuk, çeşitli kültürel-sanatsal etkinlikler ve geziler düzenleyen, daha çok fotoğraf üzerine eğilen bir kültür merkezi. 13 Aralıkta bu yıl ikincisi düzenlenecek olan İstanbul temalı fotoğraf yarışmasından ve haklı olarak yarışmaya katılanların neden yabancı olmasını tercih ettiğinden bahsetti. Buradan katılanların onu yarı yolda bırakmaları ve beklenildiği gibi çalışmamaları, yeterince emek vermemelerinden ağzı yandığı için yarışma için böyle bir kriter getirmişler. Bana yarışmaya katılamayacağımı fakat eğer gerçekten çalışır ve iyi bir iş çıkarırsam galada çektiğim fotoğrafları sergileyeceklerini söylediler. Birbirimizi anladık, istediği tek şey; lakayt olmayan, üzerinde çalışılmış, emek verilmiş bir üretimdi. Uzun bir süre detaylarını anlattı, kapıdan çıktığımda elimde kendi aylık yayınları olan Sultanahmet dergileri, geçen senenin fotoğraf yarışması afişleri, cdler, kafamda bir sürü fikir ve içimde büyük bir heyecan vardı. Bu benim için hem önemli bir tecrübe hem de yurtdışından gelen profesyonel fotoğrafçılarla tanışmam, bu alanda bir yön çizmem için başlangıç adına iyi bir fırsattı. Böylece yaklaşık iki ay boyunca haftada birkaç defa yaptığım Divanyolu ziyaretleri başlamış oldu. Turistik bir merkez ve yerel halkın buluştuğu bir yer olması sebebiyle farklılıkları aynı kadraja sığdırabildim. Esnaf ve seyyar satıcılar daha önce hiç karşılaşmadığım kadar sıcakkanlılardı. O süre boyunca çektiğim fotoğaflar bir gününü anlatır nitelikteydi Sultanahmet'in. Tramvayıyla, turist avlamaya çalışan garsonlarıyla, hafta sonları akın eden turistleriyle, melodika çalarak para toplayan çocukları, mendil satan ihtiyarlarıyla, Çeberlitaş'ı, Ayasofya'sı, kütüphanesi, yanında yatanlarla zıt görüşlere sahip ama onlarla aynı yerde uyuyan Şeyh Bedrettin'i, her gün farklı insanları, farklı karakterleri üzerinde buluşturan kaldırımları, dinamizmi ve karanlık çökerken rengarenk parlayan haliyle... Bunun için uğraşırken keyif alıyor olmam, ne yolu gözümde zorluk haline getirmeme izin verdi ne tekrar tekrar çekilen ve düzeltilen kareleri. Gala için hazırlıklar son hızla devam ediyordu, dünyanın farklı ülkelerinden yarışmaya katılacak olan yüzlerce fotoğraf önce halk jürisi karşısına çıktı sonra aralarında Ersin Kalkan'ın da bulunduğu gazeteci ve fotoğrafçılardan oluşan asıl jürinin karşısına. O sırada davetiye için tasarım yapılıyor, logolar ayarlanıyor, davetli listesi çıkarılıyordu, tüm bu gelişmeleri hep birlikte yaşarken imece usülü çalıştık, kim neyi yapabiliyorsa...Nurdoğan bey elime kağıt kalem verip davetiye için bir yazı yazmamı istedi, beğenildi biz de onu kullandık, diğer çalışanlar gala gecesi için detayları organize ettiler vb. Nitekim en sonunda tüm bu yorgunluğun ardından -ki en küçük şeyleri bile düzeltmek, ortak bir amaç için bilfiil çalışmak sonunda gelen ''işte şimdi güzel oldu'' hissini kuvvetlendiriyor- 13 Aralıkta Binbirdirek Sarnıcı'nda, derece ve mansiyon alan fotoğrafların sahiplerinin, kültür bakanının, yurtdışından ve buradan çeşitli sanatçıların katılımıyla gala gerçekleşti. Hem hava koşulları hem izdihamdan kaçınmak istedikleri için çok büyük bir kalabalık yoktu ancak yine de her şey keyifliydi. Perdede üzerinde o kadar çalıştığım ve heveslendiğim slayt gösterisi halindeki sunumumu görmek de çok güzel bir histi ve o ana kadar olan her şeye değdi.


Emel PİLAVCI
> Grup 2 <

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder